Osmanlı’da Fotoğrafçılık

Osmanlı İmparatorluğunun batılılaşma hareketleriyle birlikte geleneksel sanat anlayışının yanında Batı sanatı da Osmanlıda yer bulmaya başladı. Sultan 2. Mahmut (1808–1839) zamanında batıda bir gelenek haline gelen devlet adamlarının Resimlerinin duvarlara asılması ve hediye edilmesi Osmanlıda da kendine yer edindi. Özellikle Sultan 2. Mahmut’un bir resmi hazırlanarak Devlet Dairelerinin duvarlarına asıldı. Bu çalışmalara Tasviri-Hümayun adı verilmekteydi. Batılılaşmaya karşı bir kısım çevreler Sultanın bu hareketinden rahatsızlardı elbette. Sultan bu tutumu yıkmak için dönemin Şeyhülislamı olan Abdülvahab Efendiyi huzuruna çağırarak kendisine bir Tasvir-i Hümayun hediye etti. 1836 yılında da büyük bir törenle Rami ve Selimiye kışlalarına Sultanın Tasvir-i Hümayunu asıldı.

Batıda fotoğrafın icadı üzerine süren çalışmalar , 1826 yılında Fransa da Joseph Niepce tarafından evinin penceresinden bir görüntü yakalamasıyla sonuçlandı.

Niepce bu görüntünün geliştirilmesi ve netleştirilmesi üzerine çalışmalar yaparken öldü. Onun çalışmalarını yardımcısı Mande Daguerre geliştirerek başarıyla sonuçlandırdı.

Ağustos 1939 yılında Fransız Bilim Akademisinde Fotoğraf makinesinin icadı tüm dünyaya şu başlıkla duyuruldu. “Sayın Baylar, Doğa Işık aracılığıyla bir yüzeyin üzerine geçirildi.”

Fotoğraf makinesinin ve fotoğrafın bulunuşunu; Osmanlı İmparatorluğunda, İstanbul da çıkan ve yayınını Türkçe, Arapça ve Fransızca olarak yapan Takvim-i Vekayi gazetesi 186. Sayısında şu cümlelerle duyurdu. “Mande Deguerre adlı marifet sahibi öğrendiği değişik sanat fennin usulleri ile güneş ışığını yankı yaptırıp, nesnenin hatlarını çıkarmış ve bu acayip sanatın oluşmasına gizli ve açık 20 yılını vermiştir. Nihayet sonuca gelmiş ve bu olay herkesin beğenisini kazanmıştır.”

Bu duyuruyla birlikte aynı yıl bir dünya fotoğraf gezisine çıkan Fransız ressam Vorace Vernet, Charles Marie Bouton ve Frederic Goupil Fespuet Beyrut, Suriye, Şam, İskenderiye, Kahire, Sina, Filistin’den sonra 1940 yılında İzmir’e geldiler. Fotoğraf makinesini icadının tüm dünyaya duyurulduğu zamandan bir yıl sonra İzmir’e oradan da İstanbul’a ulaşan bu fotoğraf gezginleri Anadoluyu ilk kez fotoğrafladılar.

Fotoğraf gezginlerinin İstanbul’a ulaşmalarıyla birlikte, Osmanlı imparatorluğunun bu zengin merkezi çok defa fotoğraflandı. Özellikle Avrupa bir çok kültürü ve dini bir arada barındıran Osmanlıyı Çok merak ediyordu. Bu nedenle 160 civarında sanatçı ve gezgin İstanbul’u ziyaret etti ve fotoğrafladı. Camille Rogier, Joseph Schranz, Leonardo de Mango gibi sanatçılar uzun zaman İstanbul’da kaldılar.

Bunca sanatçının İstanbul’a gelmesi ve Osmanlı topraklarını fotoğraflaması Osmanlı da Fotoğrafçılığa olan ilgiyi artırdı. Osmanlı coğrafyasında Resim yapmak yasak değildi ancak elbette Resimlere tapmak yasaktı. Durum bu şekilde olsa da Osmanlıda halkın bir bölümü resme tepki göstermekteydi. İstanbul da yaşayan Yahudilerde resmi pek benimsemiyorlardı. Çünkü Yahudilerin dininde tasvir kesinlikle yasaktı.

1840lı yıllarda baskı tekniği henüz gelişmediğinden çekilen fotoğraflar ressamlar tarafından yeniden çizilerek Avrupada yayınlandı. Bu fotoğraflarda Avrupa ve Ortadoğu’nun çeşitli yerlerinden fotoğraflar yer alıyordu.
Aynı yıllarda Yenicami avlusunda Postane-i Amire kuruldu. Yine bu yıl Villiam Churchill Ceride-i Havadis Gazetesinde, Daguerrenin makinesini ticari amaçla çoğaltıldığından söz edilmekteydi.1842 yılında Fransız asıllı Kompa’nın İstanbula geldiği ve Beyoğlu’nda çalıştığı Ceride-i Havadis gazetesinde duyuruldu.

Fransız Yazar Maxime du Camp İzmir, Efes ve İstanbul da çektiği fotoğraflarını kitabında yayınladı. Gazete fotoğrafçılığının öncülüğünü yaptığına inanılan James Robertson Kırım Savaşında çektiği fotoğrafları yayınladı. Daha sonraki yıllarda bir çok Fotoğrafçı İstanbul’a gelerek Fotoğraf Stüdyoları Açtı. Osmanlıda stüdyo açan bu fotoğrafçılar doğa fotoğraflarının yanında portre fotoğrafları da çekiyorlardı.

18.yüzyılda Batı tarzındı ilk Resim dersleri Mahendishane-i Berrii-i Hümayun’un kuruldu ve 19. Yüzyılda askeri öğrenimde de kullanılmaya başlayan fotoğraflar Sultan 2. Abdülhamid’in de tüm olayların fotoğraflarını çektirerek izlediği Mühendishane ve diğer askeri okul öğrencileri arasında; Yüzbaşı Hüsnü, Bahriyeli Ali Sami, Servili Ahmet Emin, Ali Rıza Paşa ve Sami Aközer gibi isimler yer alıyordu. Osmanlı İmparatorluğunda fotoğrafçıların teknik donanımını Onnik Diraduryan, Caracahne Biraderler ve G. Paboudjian sağlıyordu.
Batılılaşmayı seven devlet adamları aracılığıyla Fotoğraf, Osmanlı coğrafyasında hızla yayıldı. Özellikle II. Abdülhamid, Osmanlı’da Fotoğrafçılığın en büyük koruyucusu ve destekleyicisiydi. II. Ablüdhamed dönemi Osmanlıda fotoğrafçılığın gelişmesinde önemli rol almaktadır. II. Abdülhamid kendisi de fotoğraf çekmekte ve fotoğraf sanatıyla yakından ilgilenmekteydi.
II. Abdülhamit Fotoğrafçılara İmparatorluktaki olayları ve temel kurumları belgeleme görevi verdi. Özellikle Karakollar, camiler, fabrikalar, okullar, hastaneler ve doğal çevrenin bir çok fotoğrafını çektirdi. Ayrıca Osmanlı devletinin propagandasını yapmak için Osmanlının ne kadar medeni, gelişmiş ve büyük bir devlet olduğu bu fotoğraflarla dünyaya duyuruluyordu.
Osmanlıda fotoğrafçılığın en büyük destekçisi Sultan II. Abdülhamit İmparatorluğun her yerine gitme şansı yoktu. Gidemediği yerlerin fotoğraflarını çekerek İmparatorluktaki gelişmeleri bu şekilde takip ediyordu.
II. Abdülhamitin Fotoğrafçılık hakkındaki şu sözleri Fotoğrafa ne kadar önem verdiğinin göstergesiydi. “Her resim bir fikirdir. Bir resim yüz sayfalık yazı ile ifade olunamayacak siyasi, hissî manaları telkin eder. Onun için ben, tahrir-i mündericattan (yazılı bilgilerden) ziyade, resimlerden istifade ederim.”
Işığınız bol olsun…